Bizi birbirimizden ayıran ve birleştiren ne çok ortak ya da farklı yönlerimiz var. Hem aslında özünde aynı olup hem de bu kadar değişik özellikte insanlarız aslında. Evet evet bizden bahsediyorum, insanoğlu.
İnsanlık hikâyemiz hepimizin bildiği gibi Hz. Âdem ile başladı. Hz. Âdem in ilk dünyaya geldiğinde boyunun bulutların üzerine kadar çıktığını biliyor muydunuz? Zaman ilerledikçe 30 m ‘ye kadar düşmüş ve sonrasında da her doğan insan ırkının boyu kısalarak şu an mevcut standartlara kadar ulaşmış. Kimimiz açık tenli, kimimiz zenci, kimimiz boğa burcu, kimimiz çok alıngan, kimimiz çok hırslı kimimiz çok eğlenceli, kimimiz koyu bir Fenerbahçe taraftarı, kimimiz minyon, kimimiz çekik gözlü derken dünyada en sonki verilere göre tam tamına 8 milyara yakın değişik özellikte bir ırkız aslında.
Ee bu insanoğlunun fiziki özelliklerinin belli bir standartı olsa da çok çok farklılarımızın olduğunu hatta parmak izimizin bile değişken olduğunu söylememe gerekte yok. Offff düşünsenize tam tamına 8 milyar özünde aynı ama farklı kişiler. Kültürler, yaşanmışlar, gelenekler, yemek yeme alışkanları, tuttuğumuz takım, okuduğumuz kitap, ilgi alanları, hayata bakış açımız, hobilerimiz fobilerimiz derken ne kadar da farklı ve bir o kadar da aynıyız aslında. Bu kadar ayını ama tek tek ayrı olan insanoğlunun tek bir kategoride beslenmesini, yaşamasını, eğlenmesini, beklememiz ne kadar komik olurdu düşünsenize… Hatırlarsanız ki çok yakın zamanda ve hala yaşadığımız pandemi döneminde bile Covid rahatsızlığı yaşayanların geçirdiği semptomlar bile birbirinden farklıydı. Amaaaa virüs aynı, insan aynı semptomlar neden farklı?
Sizde yaşamışsınızdır… Dijital platformda çok çok beğendiğiniz bir diziyi arkadaşınıza önerdiğinizde sizinle aynı derecede beğenmeyebilir, severek bir çırpıda okuduğumuz kitabı kardeşiniz aynı heyecanla okumayabilir. Severek hazırladığınız bir yemeğin içine fazla baharat eklediğiniz için anneniz o yemeği bayıla bayıla yemeyebilir. Hadi akşam “bir rakı balık yapalım” dediğiniz eşiniz için sadece balık kısmı dikkatini çekebilir, kırmızı renk herkese yakışmayabilir ya da bazılarına çok yakışıyor olabilir. Şiir okumayı herkes sevmeyebilir ama bazılarımız “Turgut Uyar ile keşke aynı dönem yaşasaydım” diyebilir. Bense Betül Mardin ile yakın arkadaş olmak isterdim…
Bu örnekleri o kadar çoğaltabiliriz ki… Say say bitmez. Velhasıl kelam;
Tüm bunları yazarken aslında şu anda bir öğle yemeğindeyim. Çünkü beni bu noktaya getiren evet evet “ızgara köfte” oldu. Çok sağlıklı diye tüketiyorum oysaki kendisini de severim yalan yok. Izgara köfte beni tam olarak ilk insanoğluna götüren şey oldu, kaç yüzyıl öncesine gittim acaba. Bunu düşünürken de aklıma bir yandan da hani şu zaman makinesi ile yıllar arası yolculuk yapan film geldi neydi adı evet hatırladım “Time Machine”güzel filmdi doğrusu. Etrafıma bakıyorum da aynı şeyleri sipariş ettiğim arkadaşlarım da en ufak bir hassasiyet yokken ben ne zaman köfte yesem midem “bak beni yine üzdün diyor” yanlış anlamayın herhangi bir rahatsızlığım da yok. Sadece vücudumun istemediği şeyleri bana anlatmak konusunda oldukça başarılı. Çünkü her insan farklıdır, her vücut farklıdır ve istemediği noktaları sana anlatmak konusunda da oldukça akıllıdır. Vücudumuzun alarm sistemleri en iyi güvenlik şirketinde bile olmayabilir. Ne kadar farklı özellikte de olsak şu yönden çok şanslıyız. Kendimizi tanımak için bedenimiz bize bazı kısa mesajlar gönderiyor. Bana gelen mesaj “köfte yiyorsun çok güzel afiyet olsun, iyi hoş ama içindeki baharatı ya da kıymayı ya da maydonuzu” istemiyorum lütfen bana ona göre davran ve artık beni tanı, ben de senin keyfini kaçırmayayım”. Bu mesajı alıp kabul etmek ve intolarens testi ile tanışmak büyük şans, kendimizi tanımak için ne büyük konfor. Kısa bir test ile kendimi tanımak istiyorum. Madem bu farklılıkları biliyoruz, görüyoruz hadi o zaman kendimizle tanışalım. “Merhaba intolarens testi ben geldim, bana beni anlatsana.